Biyolojik Çeşitlilik

Biyolojik çeşitlilik ifadesiyle; canlıların değişkenliği, farklılığı ve yaşadıkları değişik ekosistemlerle, birbirleri ve çevreleriyle ilişkileri kısaca evrenimizi kaplayan büyüklü küçüklü canlı dokular anlatılmak istenmektedir. Bu çeşitlilikler; genetik çeşitlilik, tür çeşitliliği ve ekosistem çeşitliliği olarak üç grupta toplanmaktadır.

Tür Çeşitliliği

Belirli bir yaşam alanındaki ya da tüm dünyadaki türlerin farklılıklarıdır. Belirli coğrafi sınırlar içindeki türlerin sayısı ile ölçülür.

Ekosistem Çeşitliliği

Etkileşim halindeki organizmalar ve onların fiziksel çevreleriyle oluşturdukları bütündür. Ekosistem, canlıların yapılarını ve yaşamlarını etkileyen iklim koşulları ya da doğal afetler gibi cansız faktörleri de kapsamaktadır.

Kenya’da aslanlarla birlikte yaşamak

Insan bir tarafta, doğa başka bir tarafta değildir. Insan, doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Biz bir bütünün parçalarıyız ve çeşitli canlılarla birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Mesela aslanlarla!

Aslanlar, bu park içinde olduğu sürece, insanlar onları öldüremediği için güvendeler. Ama parkın sınırlarını aşarlarsa ve bir hayvan sürüsüne saldırırlarsa hayvan sahibi bir Masai tarafından öldürülmeleri kaçınılmaz olur. Bu parkın içinde kalıp, bu harika aslanları bulmak çok kolay. Bir sürüye saldırıp da yaşamamız için hayati önem taşıyan hayvanları yok ettikleri zaman ise durum değişiyor.

Kenya’da vahşi hayvanları korumak amacıyla Masai Mara gibi birçok dev alan hazırlandı. Bu bölgeler turistlerin ilgisini çeken yerler haline geldi. Bu durum, yoksullukla mücadele eden Kenya için çok önemli bir istihdam imkanı ve daha da önemlisi çok önemli bir döviz kaynağı. Artık, buradaki hayvanlar insanlardan kaçmıyor, hatta bazen insan varlığını unutuyorlar. İnsanlar Afrika’nın her yerinde aslanların olduğunu düşünse de, aslanlar artık sadece özel koruma alanlarında bulunuyorlar. Afrika’da bulunan aslan sayısı günümüz itibariyle yaklaşık 40 bin adet civarındadır. Masai Mara Parkı’nda 500 aslan var. Aslan gibi heybetli ve kolay kolay bir hayvan için bu sayının çok olduğu düşünülebilir ancak popülasyonlarının örtüşmesi, durumun vehametini ortaya koymaya yetiyor. Heybetli kaplanlar da sayıları giderek azalan hayvan türlerinden.

Doğal Tiyatro Afrika’nın tam ortası, göller ve volkanlar bölgesi adeta doğal bir tiyatro gibidir. Ancak Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde, Edward Gölü’ndeki su aygırları yok edildikten sonra, insanlar kendi geleceklerini tehlikeye attıklarını yavaş yavaş keşfetmeye başladı. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin doğusundaki Virunga Parkı’nda, yaklaşık 30 yıl önce dünyanın en büyük su aygırı sürüsü yaşıyordu. Bugün ise sayıları 800’den biraz fazla. Oysa tam 30 bindiler. Resmi olarak korunan su aygırları insanlar tarafından yok edildi. Kalın derili bu memeliler etleri ve dişleri için katledilmeye devam ediyorlar. Parktaki su aygılarını hala avlayan kaçak avcılar var. Ve sadece korucular bu avcılarla hayatları pahasına mücadele ediyor.

Su Aygırı Yoksa Balık da Yok

Balıkları hayatı etkileyecek kadar azalmış olmasının nedeni ise beslenme kaynaklarının su aygırlarıyla beraber tükenmiş olması. Çünkü su aygırı dışkısı, balıkların besin kaynağıdır. Su aygırları, göl sularına besin içeren dışkılarını bırakırlar. Ve dışkıların izlerini süren balıklar, hayatlarını sürdürmek için onlarla beslenirler. Dolayısıyla su aygırları yoksa, balıklar için besin de yoktur. Balık olmadığında ise insanlar için avlanma da yoktur. Görüldüğü gibi, insan doğadan üstün değildir, sadece onun bir parçasıdır.

Insanlar su aygırlarını avlayana kadar Edward Gölü’ndeki beslenme zinciri mükemmel şekilde işlemekteydi. Katliamdan kaçabilen su aygırları da silahlı çetelerle ya da savaş sırasında parkı işgal eden küçük tarım üreticileriyle birlikte yaşamak zorunda kalıyor. Aygırların yaşam alanındaki bu küçük kasabalar, yasal olarak inşa edilmiş. Kalıcı bir çözüm bulup su aygırlarının göle dönmesi için çalışmalar ise sürdürülmekte.

BBC Dünya Raporu