Biliyor musunuz?

Okyanusları Bekleyen Tehlikeler

YAŞAM KAYNAĞI

Okyanuslar, insanoğlu için vazgeçilmez yaşam kaynağı olmayı sürdürüyor. Ancak çevre kirliliği ve küresel isinma, okyanusları ve deniz canlılarını tehdit ediyor.

Doğanın insan tarafından vahşice yok edilmesinin en çarpıcı örneklerinden biri de okyanuslarda yaşanıyor. Yeryüzünün yaklaşık üçte ikisini kaplayan Okyanusların yarısında su seviyesi 300 metrenin üzerinde. Hal böyle olunca birbirinden çok farklı türlere ev sahipliği yapıyor engin sular…

Okyanus sözcüğü Yunanca “nehir” anlamına gelen “Okeanos” dan geliyor. Eski Yunan’da Cebelitarık Boğazı’ndan gelen güclü akıntının nehir olduğu düşünülüp, bu ad verilmiş.

Üç Büyük Okyanus

Okyanuslar denizlere göre çok daha geniş ve derindir. Dünya üzerinde üç büyük okyanus var. Bunlar; Amerika kıtaları ile Asya ve Avustralya arasında bulunan Büyük Okyanus, Amerika kıtaları ile Avrupa ve Afrika arasında bulunan Atlas Okyanusu, Asya’nın güneyi, Afrika ve Okyanusya arasında ise Hint Okyanusu. Bu okyanuslar güney yarım kürede Antarktika çevresinde birleşerek tek bir su kütlesini oluşturuyor. Denizler ise okyanusların kara içlerine doğru sokulmuş kolları. Dünyanın yaklaşık olarak yüzde 70,5’ini Okyanuslar kaplıyor, Denizlerin toplam yüzölçümü 360.800.000 km2.

Büyüklüğüne Göre Okyanuslar Büyük (Pasifik) Okyanus: 179.700.000 km. Atlas (Atlantik) Okyanusu: 104.500.000 km. Hint Okyanusu: 74.900.000 km.

Derinliklerine Göre Okyanuslar Büyük (Pasifik) Okyanus: 4.028 m. Atlas (Atlantik)Okyanusu: 3.323 m. Hint Okyanusu: 897 m.

Okyanuslar Nasıl Olustu?

Dört milyar yıl önce yeryüzündeki sıcaklık, suyun sıvı olarak kalmasına olanak vermeyecek derecede yüksekti. Su, uzayda yok olmak üzere volkanik gazdaki buhar olarak püskürüyordu. Yaklaşık 3.85 milyar yıl önce dünya soğuyarak içinde buharın da yer aldığı bir volkanik gaz atmosferi oluşturdu. Daha sonra su yoğunlaşmaya başladı ve okyanuslar meydana geldi. Okyanusların oluşmasından bu yana yağmur toprağa düşmekte ve kayalardaki tuzu denizlere taşımakta. Bu nedenle deniz suyu tuzlu. Ortalama olarak okyanus ağırlığının yüzde 2.9’unu tuz oluşturuyor.

Okyanus Çukurları

Okyanusların ortalama derinliği 5.000 metre civarında ve en derin okyanus çukuru 11.000 metreye ulaşıyor. Okyanusun üst birkaç metresi, tropikal bölgelerde 26°C derece sıcaklığında olabiliyor. Isıyı, gün boyunca güneş ışığından alıp geceleri atmosferi ısıtıyor. Okyanusun bu katmanı, atmosferin tamamından daha fazla isi içeriyor.

Mariana Çukuru

Okyanusun en derin noktası Pasifik Okyanusu’nda, Guam Adası’nın güneybatısındaki Mariana Çukuru’dur. Derinliği tam tamına 11033 metre. Bir kilogram ağırlığındaki bir cismin okyanusun en derin noktası olan Mariana Çukuru’na ulaşması tam bir saat sürüyor.

OKYANUS DAĞLARI

Okyanus diplerinde okyanus dibi adaları adı verilen büyük dağlar var. Bu dağları, suya temas edip katılaşan lavlar meydana getirmiş.

PANTOLOS’TAN PASİFİK OKYANUSU’NA…

Bundan 250 milyon yıl kadar önce, Dünya’nın üzerindeki bütün kara parcaları “Pangea” adı verilen bir tek kıtayı olusturmak üzere birleşik durumdaydı. Bu, bir kutuptan diğer kutba uzanan dar ve uzun bir kıtaydı. Bu kıtayı saran ve “Pantalos” adı verilen tek okyanus, simdiki Pasifik’in (Büyük Okyanus), daha geniş olan bir versiyonuydu ve yeryüzünün yüzde 75’ini kaplıyordu. 150 milyon yıl önce dünya iki ana kitaya ayrıldı. Kuzeyde kalan kısmı Lavrasya güneydeki de Gondvana adını aldı.

Daha sonra 100 milyon yıl önce levhalar hareket etmeye başladı. Yaklaşık 94 milyon yıl sonra, artık Afrika Güney Amerika’dan, Kuzey Amerika Avrupa’ dan ayrılmış, Atlantik Okyanusu’nun açılması ile Afrika kıtası ve ona bağlantılı olan Arabistan kuzeye doğru hareket etmişti. Yaklaşık 50 milyon yıl önceki dönemde artık dünyamız bugünkü görünümüne oldukça yaklaşmıştı.

Benzer fosillerin bir dizi hat halinde kıtalar üzerinde dağılımı Pangea’nın varlığına işaret eden bir kanıt olarak değerlendirilmektedir.

Okyanuslarda Nüfus sayımı

Peki bu kadar büyük ve uçsuz bucaksız su kütlesinde nasıl bir yaşam hüküm sürüyor? Köpekbalıkları, balinalar, mercanlar, deniz kaplumbağaları gibi bilinen türlerin dışında bu inanılmaz derinliklerin sakinleri kimler ve yaşam dengesi nasıl sağlanıyor? 2010 yılında yapılan araştırmalarından biri bu sorunun şifresini çözüyor.

Dünya denizlerinde 80 ayrı ülkeden 2 bin 700 insanının oluşturduğu araştırma grubunun yaptığına çalışmada, daha önceden bilinmeyen binlerce deniz canlısı keşfedildi. Yaklaşık 10 yıl süren çalışmanın sonuçları, “Okyanuslarda Nüfus Sayımı” başlığıyla tanıtıldı. Okyanuslardaki yasamın tahmin edilenden daha zengin ve çeşitli olduğu ortaya çıktı. Binlerce yeni deniz canlısı keşfeden araştırmacılara göre, bu henüz büyük bir sırrın küçük bir parçası. Bu bilimsel çalışmayla bin 200’ün üzerinde yeni keşfedilen deniz canlısı daha ayrıntılı olarak tanım ve isim kazandı. Ancak keşfedilen 5 binin üzerindeki diğer canlıların ayrıntılı tanımlanması yapılabildi.

Bilim insanları, dünya denizlerinde toplam bir milyon canlı türünün mevcut olduğunu tahmin ediyor. Bu canlı türlerinin sadece 250 bininin bilimsel tanımı yapıldı.

Okyanusların çok işlek olmayan Baltık Denizi ya da Kuzeydoğu Amerika gibi bölgelerinde sayıları 4 bine varan değişik deniz hayvanı türünün yaşadığı tahmin ediliyor. Oșinografların deniz sularında yaptıkları kapsamlı araştırmaya göre, denizlerde yaşayan hayvan türlerinin 5’te birini yengeç ve istakoz gibi kabuklu hayvanlar, yüzde 17’sini de mürekkepbalığı gibi yumuşakcalar oluşturuyor.

Okyanusların değişen ekolojik dengesi

Araştırmadan ortaya çıkan bir diğer dikkat cekici sonuç da birçok türün tahmin edilenden daha geniş alanlarda yasiyor olması. Örneğin balina gibi deniz memelilerin, hayatları boyunca bütün dünya denizlerinde yüzüp dolaştığı daha önce de biliniyordu. Ama uzun dislerinin demir kafes görüntüsü verdiği ağzıyla çok tehlikeli bir görünüşe sahip “Chauliodus” adlı yılan balıklarının okyanusların yüzde 25’inde yaygın olduğu bilinmiyordu. Oșinograflar, bazi bölgelerde köpek balıklarının yüzde 99’unun yok olduğunun ise altını çizdiler.

Araştırmacılar, denizdeki besin zincirinin ilk halkası olan planktonların ise yaklaşık yüzde 40’ının son 50 yılda ortadan kalktığını, bunun da okyanusların giderek ısınmasıyla açıklanabileceğini vurguladılar.

OKYANUSLAR ISINIYOR

Suyun yükselmesinin asıl nedeni genel sıcaklıklardaki artış… Bu, ısınan su katmanının genişliği oranındaki genleşme ile kendini gösteriyor.

Yüzyıldır deniz seviyesi ve sıcaklığındaki artış durmadan hızlaniyor. Dünya ölçeğinde meydana gelen bu artışın sebebi bütün gezegenin ısınması. Bilim adamları, ısınma kontrol altına alınsa bile okyanustaki büyük termik durgunluğun ve buzulların çözülmesindeki yavaşlık yüzünden sulardaki bu yükselişin yüzyıllar boyunca sürmesinin beklenebileceğine işaret ediyor.

Su yükseliyor… Son yıllarda, dünyadaki ortalama okyanus seviyesi bölgelere göre 10 ila 25 yükseldi. Bu artışın 1950’lerin başından beri hızlandığı görülüyor. Brest’te(Fransa) ortalama yükselmesi yılda 3 mm.ye ulaşıyor. Yüzeydeki su sıcaklığının artması suyun genlesmesine yol açıyor ve su havzası yatay düzlemde kıtaların şekliyle engellendiği için su yükseliyor.

Küresel ısınma toprak yüzeyindeki bazı buzullarin erimesine ve böylece fazla su birikimine yol açıyor. Son buzul çağının bitmesinden beri düzenli olarak gerçekleşen kıtaların dikey hareketi hakim agırlığın ve rüzgarların yönünde ve yoğunluğunda değişim veya tortulaşmanın artması gibi başka olaylarda deniz seviyesinin bölgesel olarak yükselmesine sebep olabilir.

Termik Durgunluk

Yüzey sıcaklığı 0,1 derece arttığında deniz seviyesi 1 cm. yükselir. Yani, 1900’den beri 0,6 derece artış ile su seviyesi 6 cm. yükseldi. Bu rakama Kuzey Yarımküre’nin yüksek enlemlerindeki donmuş toprağın çözülmesi ve buzullarin erimesine bağlı olarak fazladan birkaç santimetre daha eklendi. Tüm bu rakamlar başka bir gerçeği, okyanusların atmosferden daha yavaş ısınmasını ifade eden deniz suyunun termik durgunluğunu gizliyor. Devasa hacmiyle atmosferden kendisine gelen önemli miktarda ısıyı biriktiren okyanus olmasaydı, atmosfer çok daha sert bir şekilde ılıklaşırdı. Ancak, okyanus gittikçe daha fazla ısınıyor ve sıcaklık artışı durduktan sonra bile deniz seviyesi yüzyıllar boyunca belirgin bir biçimde yükselmeye devam edecek. Buzulların erimesi şimdilik yavaş, onlar da suların yükselme seviyesi ve süresindeki genişlik üzerinde etkili olacak.

ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN ETKİLERİ

Okyanusların en ücra köşelerinde yaşayan ispermecet balinalarının vücutlarında çok yüksek seviyede zehirli ağır metal biriktiği saptandı. Bilim adamlarına göre, bu bulgu sadece deniz yaşamı açısından değil, beslenmeleri deniz canlılarına dayalı milyonlarca insan için de alarm verici bir durum. Yayımlanan yeni bir raporda, son 5 yılda balinalardan alınan doku örneklerinde yüksek seviyede kadmiyum, alüminyum, titanyum, krom ve kurşuna rastlandı. Araştırmacılar, balinaların kutupdan ekvatora kadar tüm sularda, insanların binlerce kilometre ötede ürettikleri sanayi atıkları ve çoğu insan kaynaklı kirleticileri vücutlarında topladığını belirtiyor.

Plastik kirlilik

Greenpeace’in “Okyanuslardaki Plastik Döküntü” raporuna göre plastik, organik madde gibi çözülmüyor, okyanus akıntı ve gelgitleriyle sürüklenerek Hawai ve ABD’nin batı kıyılarına taşınıyor. Eski diş fırçaları, plaj oyuncaklar ve kullanılmış kondomlar, Pasifik Okyanusu’nu kirleten malzemeler arasında yer alıyor. Bu malzemeler, deniz canlılarının yaşamını da tehdit ediyor.

Dört ana kaynağı turizm, lağım suları, balıkçılık ve teknelerdeki çöp olan bu döküntünün yüzde 80’inin karadan, yüzde 20’sinin okyanuslardan geldiği belirlenen rapora göre, deniz kuşları, kaplumbağa, balina ve fokları da kapsayan en az 267 tür, denizlerdeki kirlilikten olumsuz etkileniyor.

Rapora göre, plastik kirlilik bütün okyanuslarda görülen bir problem. Yine Rapora göre, Gemilerden kaynaklanan Deniz Kirliliğini Önleme Anlaşması (MARPOL) denizlerdeki plastik kirliliği önlemeyi amaçlıyor ancak kirliliğin çoğu karadan kaynaklandığı için sorunu çözmüyor.

Bitkisel Planktonlar Azalıyor!

Okyanuslardaki besin zincirinin temel halkası olan yeryüzündeki yaşamın devamı açısından da kilit öneme sahip olan bitkisel planktonlar (fitoplankton) hızla azalıyor. Nature dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, dünya okyanuslarındaki bitkisel plankton seviyesi 1950li yıllara göre yüzde 40 oranında daha az…

Oldukça küçük, mikron boyutlarındaki planktonlar, denizlerdeki besin zincirinin en alt halkalarından birini oluşturmasının yanı sıra denizdeki birçok canlı türünün devamı açısından kilit öneme sahip. Bu canlılar, karadaki yaşam üzerinde de etkili. Çünkü bu canlılar, atmosferdeki oksijenin üretiminin yarısının kaynağını oluşturuyor. Ayrıca bu canlılar, atmosferdeki karbondioksitin emilmesinde de önemli bir role sahip.

Araştırmacılara göre, bu kritik azalmanın sebebi, küresel ısınma olabilir. Küresel ısınma, planktonlarına da bulmalarına engeller oluşturmus ve miktarlarının düşmesine yol açmış olabilir. En büyük değişim ise Kuzey Buz Denizi ve Okyanusların ekvator bölgelerinde meydana geliyor.

Hint Okyanusu

ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu ise mikroskobik canlıların tükenmesinin, balinaların ya da yunusların tükenmesiyle bir tutulmaması gerektiğini, bu canlıların miktarındaki değişimlerin, okyanuslardaki büyük değişimler olduğuna işaret ettiğini, bu değişimlerin, gezegenin tümündeki değişimleri ve yaşam zincirini etkilediğini belirtiyor.. El Nino gibi iklim olayları sırasında da bitkisel plankton bölgesel olarak hızla azalabiliyor ve bu dönemlerde deniz kuşları, deniz memelileri kitlesel olarak açlıktan ölüyor.

Bitkisel planktonların hepimizin günlük hayatını dahi etkilediği belirtiliyor. Atmosferimizde bugün var olan oksijenin büyük bölümü, 2 milyar yıldır, bitkisel planktonlar veya onların öncülleri tarafından üretilmiş. Bazıları yalnızca mikroskopla, bazıları gözle görülebilen bu canlı türü, dünyanın soğuk kalmasını da sağlıyor. Karbondioksiti emerek, sera etkisi yapan bu gazın atmosferde belirli bir seviyede kalmasını sağlıyor, böylece gezegenin giderek ısınmasını engelliyor.

OKYANUSLAR YAĞMALANIYOR

Okyanusları bekleyen tehlikelerden belki de en korkutucu olanlarından biri de aşırı avlanma sonucu deniz canlıların yok edilmesi… Köpekbalığı ve yunus katliamları geleneksel olarak yapılan uygulamalar olarak görülüyor.

Okyanuslar gezegenimizin yüzde 70’ini oluşturuyor. Ama bugün sadece yüzde biri korunuyor. Korkunç bir rakam bu. Aşırı avlanmaya karşı mücadelede ve okyanusların geleceğini güvence altına almak için tek etkili silah koruma alanları.

BM RAPORU: 40 Yıl İçinde Okyanuslarda Balık Kalmayacak!

BM uzmanları, balık avcılığının bilimsel biçimde yeniden yapılanmadığı takdirde gelecek 40 yıl içinde okyanuslarda balık kalmayacağını bildiriyor.

BM Çevre Programı’nın (UNEP) “Yeşil Ekonomi Girişimi Dairesi”nin 2010 yılı raporuna göre tüm dünyada balık avı yeniden yapılanmazsa, aşırı ve plansız avlanmalar sonucu 2050 yılına gelindiğinde okyanuslarda balık kalmayacak.

BM’nin uzmanları, balıkların tamamen yok olması gibi “doğa kabusunun” önlenebilmesi için, ülke yöneticilerini, balıkları korumak için bölgeler oluşturulması başta olmak üzere etkili önlemler almaya çağırdı.

İnsanların kendi geçim kaynaklarını yok ettiklerini belirten UNEP raporu hükümetlerin kötü gidişatı değiştirme gücüne sahip olduklarının altını çiziyor.

BM uzmanları, dünyanın balık rezervlerin azalmasının sadece doğa sorunu teşkil etmeyeceğini, aynı zamanda bir milyar insanın geçim kaynağı olmasından ötürü balığın yok olmasının çok ciddi beslenme sorunu doğuracağını belirtiyor.

Uzmanlar, balığın kalkınmakta olan ülkelerde yaşayan insanların protein bakımından tek beslenme kaynağı olduğunu vurguluyor.

BBC Dünya Raporu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error

Yazıyı beğendiyseniz sosyal medyada paylaşabilirsiniz.