Biliyor musunuz?

Tehdit Altındaki Doğa Cennetleri

Dünyanın 4. büyük adası Madagaskar, doğaseverlerin ve bilim insanlarının gözünde çok değerli bir “biyolojik hazine”. Ancak bu hazine insanoğlunun yüzyıllardır süren tahribatı sonucu tükenmenin eşiğinde.

Milyonlarca yıl önce Afrika ana karasından ayrılan Madagaskar, bu sayede dünyanın hiç bir yerinde görülmeyen kendine özgü bir flora ve faunaya kavuşmuştu. Başka coğrafyalarda pek çok hayvan ve bitkinin nesli tükenirken burada eşsiz bir doğa ortaya çıkmıştı. Bu yüzden birçok bilim insanı Madagaskar’ı “8. kıta” olarak tanımlıyor. Ancak ne yazık ki günümüzde bu eşsiz doğa parçası büyük sorunlara sahip.

Adalar, diğer kara parçalarından soyutlanmaları nedeniyle hızlı bir evrimleşme için çok uygunlar. Ancak bu bir dezavantajı da beraberinde getiriyor: Soyutlanma, adalarda yaşayan canlıların hızla değişen koşullara uyum sağlayamamaları demek aynı zamanda.

Sekizinci kita, benzersiz ada

Adadaki 13.000 dolayında bitki türünün % 90’ının, kuş türlerinin yarısının, sürüngenlerin neredeyse tamamının endemik (sadece bu coğrafyada yaşayan) olması doğa bilimleriyle uğraşan bilim insanları için Madagaskar’ı benzersiz kılıyor. Birçok olumsuzun Madagaskar’ın endemik türlerinin sayısını ciddi ölçüde azalsa da bu sıra dışı ada hala bir cennet. Yeryüzündeki sekiz farklı baobab ağaç türünün altısı bu adaya özgü.

Yaşam alanları daralan lemurlar

Lemur, Madagaskar denildiğinde akla ilk gelen hayvan. Eskiden adada 50’nin üzerinde farklı türde lemur yaşıyordu. Günümüzde ise bu sayı 33’e inmiş durumda. Başka bir deyişle bazı türlerin soyu tükendi. Geriye kalanlar doğal yaşam alanlarını kaybetme tehdidi altında.

Uzun kuyrukları, sivri burunları, iri ve parlak gözleriyle dikkat çeken lemurlar ağaçta yaşar ve ilginç çığlıklarıyla tanınırlar. Kuyruklarını ağaçtan ağaca sıçrarken dengelerini sağlamak için kullanırlar. Yaşamlarının büyük bölümünü ağaçların yüksek dallarında yiyecek yaprak, meyve ya da böcek arayarak geçirirler.

Verreaux sifaka

Verreaux sifaka

Verreaux sifaka, lemur ailesinin ilginç bir üyesi. Ağaçtan ağaca atlayarak hareket eden bu lemur yerde dans eder gibi yürür. Arka ayakları üzerinde yan yan sekerek hareket edişini seyredenler dans ettiğini sanabilirler.

Sürüngenler

Madagaskar, sürüngen ve amfibiler açısından da oldukça zengin bir ada. Yüzde 99’u endemik 300 dolayında tür, adayı zoologlar için bir açık hava laboratuarına dönüştürüyor. Madagaskar kertenkelesi (zonosaurus madagascariensis) ve yaprak kuyruklu gecko (uroplatusphantasticus) bu türler arasında en ilginçleri. Her ikisi de kamuflaj konusunda çok başarılı olan bu hayvanlar orman tabanındaki yaprakların arasında yaşıyorlar.

Madagaskar kertenkelesi (zonosaurus madagascariensis)
yaprak kuyruklu gecko (uroplatusphantasticus)

İnsan eliyle yıkım

Jeolojisi ve canlı çeşitliliği açısından mini-kıta sayılabilecek olan ada ne yazık ki her geçen gün artan bir yıkımla karşı karşıya. Bu yıkımın en büyük sorumlusu ise tabii ki insanlar. Madagaskar’a ayak basan en son türlerden biri olan insanoğlu (2000 yıl önce), adanın eşsiz çeşitliliğine büyük darbe vurdu: Goril büyuklüğündeki lemur türleri, dev bir kuş türü olan (500 kiloluk) filkuşları (Aepyornis) ve daha pek çok canlı türünün nesli ne yazık ki çoktan tükendi bile. Bu süreç günümüzde de devam ediyor. Bu eşsiz coğrafyanın bitki örtüsü ve buna bağlı olarak bazı canlı türleri yok olmanın eşiğinde.

filkuşu (Aepyornis), deve kuşu, insan, tavuk

Ormanı tüketen fakirlik

Madagaskar dünyanın en fakir ülkelerinden biri. Ortalama bir Madagaskarlı günde bir dolar ile geçinmek zorunda. Doğal kaynaklara bağımlı olan yerel halk hayatta kalabilmek adına doğayı tahrip ediyor, tüketiyor… Bu eşsiz coğrafyadan geriye kalan son güzellikler, özellikle de ormanlar büyük tehdit altında. Adadaki yağmur ormanlarının % 90’ı yok oldu bile. Buna bağlı olarak hayvanların doğal yaşam alanları tükenmek üzere.

Ormanların yok olmasının en büyük sebebi; kereste ve mangal kömürü üretimi için yapılan kesimler ve yanlış tarım uygulamaları, Korunamayan ormanlar organize çetelerin kontrolünde. Yasadışı ağaç kesimi yıllardır sürüyor ancak bu talan kısa bir süre önce ani bir yükseliş gösterdi. 2009 yılında hükümetin düşmesi ormanların talan edilmesini hızlandırdı. Kuzeydoğudaki ormanlardan sadece birkaç yıl icinde Çin’e 200 milyon dolar değerinde abanoz ağacı ithal edilmesi durumun vahametini ortaya koyuyor.

Abanoz ağacı

Madagaskarlılar

Endonezyalılardan gördükleri tarım tekniklerini uyguluyorlar. Önce ormanı kesiyorlar, sonra talaşlardan pirinci büyütmek için yararlanıyorlar. Pirinç, adanın hemen her yerinde yetişiyor. Adadaki doğal bitki örtüsünün büyük bir kısmı pirinç yetiştirmek için yok edilmiş. Madagaskarlılar bunu yıllardır yapıyorlardı ama şimdi her şey daha da hızlandı. Nüfus çok kalabalık ve orman kendini geliştiremiyor. Ormanlar kesiliyor, yakılıyor. İyi de daha ne kadar zaman pirinç ekebilecekler? Cevap can sıkıcı: Sadece 2 ya da 3 sene. İlk sene rekolte iyi oluyor, ikinci yıl çok daha düşük verim alıyorlar, sonra her şey bitiyor.

Çok yakın zamanda Madagaskarlılar milyonlarca hektarı hayatta kalabilmek adına ateşe verdiler. Bu işe “tavy” deniliyor. Yasal değil ama ormanlar yanmaya devam ediyor. Madagaskar’da halkın temel gıdası pirinç. Yılda kişi başına tüketim ortalama 130 kilo. 1970 yılında nüfusu 6 milyon olan adada günümüzde 18 milyon kişi yaşıyor. Bu dönemde traktör öküzün yerini alamadı, pirinç üretimi nüfus gibi üçe katlanamadı. Halk kötü beslenmeyle karşı karşıya. Hal böyleyken ormanları yakmalarını önlemek çok zor.

Madagaskar’daki zengin mercan yataklarının durumu pek iç açıcı değil. Mercanların büyük bir kısmı parçalanarak zarar görmüş. Sebep yine insanoğlu. Balıkçıların umursamazca attıkları çapalar ve turistlere satmak için mercan toplayanlar bu durumun en büyük sorumluları.

Bir başka sebep ise ormansızlaşmanın yol açtığı erozyonlar. Yağmurla birlikte denize akan toprak akıntının da etkisiyle açığa sürüklenerek, yüzlerce metre uzaklıkta mercanların üstlerini örtüp yok olmalarına sebep oluyor.

Taş orman

Isingy de Bemaraha isimli doğal alan sıradışı yeryüzü şekilleri, koruma altındaki mangrov ormanları ve ev sahipliği yaptığı vahşi hayvanlar (kuşlar, lemurlar) nedeniyle 1990’da UNESCO tarafından dünya mirası listesine eklendi. 1550 kilometrekarelik koruma altındaki bölge biyoçeşitliliğiyle dikkat çekiyor.

Isingy de Bemaraha (Taş Orman)

Gözenekli kireçtaşının suyla aşınması ve biçimlenmesi sonucu oluşan bir arazi bu ve çok fazla benzeri yok. Büyük kireçtaşı yataklarına sızan yeraltı suyu, yatak çatlaklar ve faylar boyunca aşındırarak mağara ve tünelleri oluşturmuş.

Isingy vadilerinin üst kısımlarında sıcaklık yüksek ve güneşten kaçılabilecek yerler yok. Bu yüzden, yaşam kuraklığa ve sıcağa direnebilen kertenkeleler gibi canlılarla sınırlı.

Büyük bir kısmı adım atılması imkansız kireçtaşı oluşumlarıyla (Tsingy) kaplı ulusal park gerçek bir doğa harikası. Jura döneminden kalma dev taş blok zaman içerisinde sivri çıkıntılar, kanyonlar ve mağaralardan oluşan gizemli bir şekle bürünmüş. Labirenti andıran ıslak mağaralar, hayvanlarla bitkilere sığınak olurken, sık kayalıklar endemik türleri insanların tahrip edici gücünden uzak tutuyor.

Geleceğin Atlantisleri

Deniz seviyesi geçtiğimiz yüzyılda rekor seviyede, tam 17 cm yükseldi ve yükselmeye devam ediyor. Küresel ısınmanın önüne geçilememesi durumunda deniz seviyesinden 3-4 metre yükseklikte olan ada devletleri tamamen sular altında kalacak. Ardından sıra deniz kıyısındaki kentlere gelecek.

Mikronezya

Avustralya yakınlarındaki 134 bin nüfuslu ada ülkesi Mikronezya’da (Mikronezya Federal Devletleri) 2001’den bu yana deniz seviyesi her yıl yükseliyor. Bu durum deniz seviyesinden sadece 30 santimetre yüksekte olan ülkenin kısa süre sonra sonra tamamen sular altında kalacağını gösteriyor. Aynı durum Kiribati ile Tuvalu gibi ülkeler için de geçerli.

Kiribati

Anote Tong, Kiribati Devlet Başkanı. Sözleri hiç de umut verici değil: “10 yıl içinde Kiribati diye bir ülke kalmayabilir. Gidecek ve yaşayacak bir yere ihtiyacımız var.” Tuvalulu diplomat Paani Laupepa ise küresel ısınmanın sorumlularına veryansın ediyor: “Tüm nüfusumuz yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Küresel ısınmaya neden olan ülkeler kendi topraklarımızda yaşama özgürlüğümüzü elimizden alıyor. Avustralya gibi karbondioksit salınımı en yüksek olan ülkeler bize iş ve yaşayacak bir vatan vermek zorunda.”

Bilim insanları, küresel ısınmadan kaynaklanan deniz suyundaki yükselmenin beklenenden çok önce Pasifik ve Hint okyanuslarındaki ada ülkelerini yok edebileceğini belirtiyor. Tahminler bu ülkelerin 2020’den itibaren tahliye edilebileceği yönünde.

Küresel ısınmanın önüne geçilememesi durumunda deniz seviyesinden 3-4 metre yükseklikte olan ada devletleri tamamen sular altında kalacak. Filipinler, Malezya, Marshall Adaları, Endonezya, Mikronezya, Singapur, Hawaii, Kiribati, Samoa, Tuvalu, Tonga, Vanuatu, Papua Yeni Gine, Endonezya, Bali, Komodo Adası ve Sumbawa Adası tehlike altındaki yerler.

Tuvalu’nun imdat çığlıkları

Tuvalu

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (IPPC), önümüzdeki yüzyılda deniz seviyelerinde 50 cm ile 1 metre arasında bir yükselme öngörüyor. 1 metrelik yükseliş Bangladeş’in % 17,5’ini, Hollanda’nın % 6’sını ve Marshall Adaları’nın % 80’ini suların kaplaması demek. Gelişmiş ülkelerin kıyılarındaki alçak yerleşim bölgeleri ve küçük adalar da bundan ciddi olarak etkilenebilir. Tuvalu ise iklim değişikliğinin ilk kurban.

Polinezya, Büyük Okyanus’taki üç büyük ada grubundan biri (diğer ikisi Melanezya ve Mikronezya ). Polinezya ülkelerinden Tuvalu, 5’i mercan adası toplam 9 adadan oluşan bir yeryüzü cenneti. Sadece 26 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip olan Tuvalu Vatikan, Monako ve Nauru’dan sonra dünyanın en küçük ülkesi.

Vatikan’dan sonra en düşük nüfusa sahip (11.000) ikinci bağımsız ülke olan Tuvalu, Birleşmiş Milletler’e üye ülkeler arasında en az insanın yaşadığı yer.

Küresel ısınmaya bağlı olarak deniz seviyesinin yükselmesi Tuvalu için büyük bir tehdit oluşturuyor. Başkenti Funafuti deniz seviyesinden sadece 5 metre yüksekte olan ülke küresel ısınmanın ilk mağdurlarından. Yılın bazı zamanlarında suların yükselmesiyle yolları ve evleri şimdiden su basmaya başladı bile.

Eğer sıcaklık 1 derece daha artarsa Tuvalu tamamen sular altında kalacak. 2002’de devlet başkanı Avustralya ve Yeni Zelanda’dan halkı için sığınma hakkı istedi. Yeni Zelanda belli bir kota çerçevesinde mültecileri ülkesine kabul ediyor. Avustralya’dan ise olumlu bir cevap alınamadı. Tuvalu halkı, kaçak yollarla da olsa, şimdiden bu ülkelere göç etmeye başladı bile. Çevreciler bu insanları “Küresel ısınma yüzünden vatanını terk etmek zorunda kalan ilk mülteciler” olarak ilan ettiler.

Araştırmalara göre, Tuvalu’da deniz seviyesi son 10 yıl içerisinde 15 cm civarında bir artış gösterdi. Bu artışın önümüzdeki yıllarda daha da yükselmesi bekleniyor. Okyanus sularının ısınması nedeniyle mercan kayalıkları ve balıkların zarar gördüğü bu adalar ülkesinde, med cezir dalgalarının her sene yükselmesiyle kıyılar giderek aşınıyor. Mercanların zarar görmesi ise ülkenin karşı karşıya olduğu tehlikeyi hızlandırıyor. Isınan okyanusta oluşan kasırgaların da giderek daha yıkıcı bir hal alması bir başka sorun.

Giderek yükselen deniz suyu, yeraltı sularına karışıyor. Bu, tarım alanlarının sulanmasında sorunlar yaşanması ve daha da vahimi içme suyu kaynaklarının kirlenmesi demek.

Mikronezya

Sular altında kalma riskinin en yüksek olduğu yerlerden olan Mikronezya, Papua Yeni Gine’nin doğusunda yer alan ada ve adacıklardan oluşuyor. Bölge dünyanın en özel coğrafyalarından birine sahip.

Palau, Mikronezya takımadalar grubunun en bilinen ve kimilerine göre en güzel adası. Su altı yaşamının zenginliğiyle dünyanın en önemli dalış noktalarından biri. 1500 canlı türü, 700 cins mercan ve anemon dalış meraklılarını kendinden geçiriyor.

Palau

Palau’da dalanlar gri köpekbalıkları, resif köpek balıkları, boğa, leopar ve çekiç kafa köpekbalıklarını görebilir. Baraküda ve akya sürüleri, farklı türde su kaplumbağaları ve daha pek çok tür Palau’nun sualtı yaşamının zenginleştiren aktörler.

Koror, dalış meraklıları için bir cennet olan Palau’yu oluşturan 16 eyalet arasında en büyüğü. Ada, birbirine köprülerle bağlı 4 adadan oluşuyor.

Koror’dan ayrılan tekneler dalış noktalarına varabilmek için taş adalardan geçmek zorunda. Mantar görünümlü adacıklar sık ve bodur bitkilerle kaplı.

Taş adalardaki en ilginç oluşum Jellyfish Lake (Denizanası Gölü). Adalardan birinin zirvesinde bulunan krater gölü içindeki binlerce denizanasının o yüksekliğe nasıl çıktığı bilinmiyor. Çevrede onlara tehdit oluşturabilecek düşmanları olmadığından zehirlerini yitirmişler. Fotosentez yöntemi ile besleniyorlar.

Eriyen buzullar, yükselen deniz

2007’de Birleşmiş Milletler 2100’e kadar 18 ila 59 santimetre arasında bir yükseliş tahmini yapmıştı ancak bu tahmine Grönland ve Antarktika’da eriyen buzulların yükselen erime hızı dahil edilmemişti. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, bu yüzyılın sonunda deniz seviyesinin 2 metre yükselebileceğini ve bunun; Tokyo, Şangay ve New Orleans’ın da içinde bulunduğu birçok şehirde milyonlarca insanın taşınmasına sebep olabileceğini açıkladı. Kısacası durum pek iç açıcı değil . Hemen önlem alınması ve uygulanması gerekiyor. Aksi takdirde hayatlarımız geri dönülmez bir sekilde değişecek.

BBC Dünya Raporu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error

Yazıyı beğendiyseniz sosyal medyada paylaşabilirsiniz.