Biliyor musunuz?

Baia Mare Çevre Felaketi

ALTIN VE GÜMÜŞ ZENGİNLİĞİYLE GELEN ÖLÜM: SİYANÜR

Ülke ekonomilerinin dengesini değiştiren altın ve gümüşü elde etme yollarının, gezegeni ve bizzat sizi birkaç dakika içinde öldürebileceğini söylesek ne yapardınız? İşte altın ve gümüş madenlerinde kullanılan siyanür ve yarattığı çevre felaketlerinin hikayesi!

Çernobil’den Sonra En Büyük Felaket

Siyanür

Açlığın önüne geçmek isterken dramatik sonuçlar elde eden insanoğlu, kendini zehirlemek için sadece kimyasal gübre ve ilaç kullanmakla yetinmiyor. Altın ve gümüş gibi maden yataklarında kullanılan siyanür, kullanılmaya başlandığı günden beri defalarca ekolojik zehirlenmeye yol açtı. Üstelik insanlar da en az hayvan ve bitki türleri kadar bu zehirden etkileniyor. Doğada telafisi zor zararlara yol açan siyanür sızıntıları sonucu oluşan felaketlerin en büyüklerinden biri ise 2000 yılında Romanya’da gerçekleşti. Romanya’da yaşanan siyanür felaketi, 1986’daki Çernobil faciasından sonraki en büyük olay olarak tarihe geçti.

Madencilikte Siyanür

Siyanür, hidrosiyanik asit ve bu asitten türetilen metallere verilen isim. Sodyum siyanür ve potasyum siyanür başta olmak üzere, bu metallerin tamamı son derece zehirli. Madencilikte siyanür kullanımı 1880’li yıllarda başlamıştır. Önceleri metal üretiminde kullanılan siyanür, günümüzde yoğun olarak altın ve gümüş çıkarılan madenlerde kullanılıyor. Tiyo üre gibi çevreye çok zararı olmayan alternatifleri bulunsa da siyanür, özellikle temas halinde tüm canlı türleri için küçük dozlarda dahi son derece zehirli ve öldürücü bir maddedir. Üretim sonucu oluşan artıklardaki siyanürü arıtabilmek, yoğun konsantrasyon nedeniyle neredeyse imkansızdır. Özellikle madenlerde oluşan siyanür atıklar, yeraltı sularına karıştığı için normalde zaten potansiyel bir tehlike teşkil eder. Ancak dikkatsizlik, ihmaller ve alınmayan önlemler nedeniyle dünyanın en güvenli görülen siyanürlü altın madenlerinde dahi önüne geçilemeyen sızıntılar sebebiyle büyük çevre felaketleri yaşanmıştır.

Unutulmayacak Bir İsim: Baia Mare

Romanya’nın kuzeybatısındaki Maramureş’in merkezi olan Baia Mare, aynı zamanda yerel idarenin de bulunduğu bölgedir ve dört kasabanın yönetimi buraya bağlıdır. Macaristan ve Ukrayna sınırlarına yakın olan Baia Mare; başkent Bükreş’ten ise 600 km kadar uzaklıkta bulunuyor. Bölgenin Romanya için turizm açısından önemini anlatıp, en gözde yerlerini sizlere göstermek isterdik ancak Baia Mare; adını doğal güzellikleriyle değil, ne yazık ki burada yaşanan ve hafızalardan silinmeyecek bir çevre felaketiyle tarihe geçirdi. 2000 yılının Ocak ayında, Baia Mare altın madenindeki siyanür, kurşun ve arsenik gibi ağır metallerle dolu atık barajı taştı. Baia Mare’daeki bu maden yatağı, 1998’de kurulmuştu ve Romanyalı girişimciler ile Avustralyalı bir şirkete aitti.

Tüm Canlılar Yok Oldu

Yüz ton kadar siyanür içeren 100 bin metreküp sıvı ve atık Tuna toplama havzasına doldu ve Karadeniz’e yöneldi. Tuna nehri Bulgaristan, Sırbistan ve Romanya boyunca akan bir nehir olduğu için adı geçen tüm ülkeler sızıntıdan etkilendi. Öncesinde ise ağzına kadar siyanür zehriyle dolu olan sular, Lapus ve Somes kollarından Macaristan’ın ünlü Tisa Nehri’ne aktı. Aniden oluşan bu çevre felaketinin boyutları, her gün daha da büyüyerek dünyanın gündemine oturdu. Çünkü Tisa ve Tuna nehirleri içindeki ve çevrelerindeki tüm canlı yaşam yok olurken, suya karışan zehirin insanlarla teması önlenemedi. Ani ölümlerin yanı sıra siyanürlü su veya besinlerin vücuda alınımı neticesinde, uzun vadede oluşacak kanser gibi hastalıklar herkesi korkuttu. Dünya bir kez daha alarmdaydı.

Tisa, Siyaha Boyandı

Siyanür sızıntısının ardından ortaya çıkan bilanço, telafisi mümkün olmayacak kadar kötüydü. Tisa nehrinde 20 bin ton balık telef oldu. Bu, 1986 yılında yaşanan Çernobil felaketinden sonra görülen en büyük olaydı. Bilim adamlarının daha sonra yaptığı çalışmalarda Tisa ve Tuna nehirlerindeki yaşamın tekrar bir dengeye kavuşmasının onlarca yıl alacağı açıklandı. Ocak ayında meydana gelen büyük sızıntıyı birkaç ay sonra yine aynı bölgedeki bir madenden taşan ikinci bir toksik sizinti izledi. Bu olayın birkaç hafta sonrasında ise üçüncü bir sızıntıyla Tisa nehri muhtemelen siyanürle dolu olan atık sular nedeniyle siyaha boyandı. O güne kadar 20’den fazla balık türüne ev sahipliği yapmış olan Tisa nehri, Avrupa’nın en temiz nehirlerinden biri olarak görülüyordu. Bu olay, Avrupa’daki en kötü siyanür felaketlerinden biridir. Başta Macaristan ve Yugoslavya olmak üzere, Tisa ve diğer nehirler vasıtasıyla su sistemlerine zehir karışan diğer ülkeler de olayın hemen ardından tüm balık satışlarını yasakladılar. Su yolunu izleyerek Ukrayna kıyılarına kadar ulaşan siyanür tüm dünyada endişe yaratmış, hatta Ukrayna’da Tuna nehrinden su kullanılması da yasaklanmıştı. Atıklarla siyaha boyanarak zehir dolan nehirlerdeki balıkların tamamına yakını yok oldu. Sızıntıdan etkilenen ülkeler derhal bir suçlu arayışına girince ülkelerin arasında yasal olarak anlaşmazlıklar da bas gösterdi.

Sızıntıda Başka Metaller de Var

Sizdığı çevrede değdiği her yeri yok ederek ilerleyen siyanür felaketinin sorumlularını bulmak kolay değildi. Sızıntının gerçekleştiği madenin sahibi olan şirket yetkilileri; uzun süre sert eleştirilere maruz kaldı. Pek çok araştırmacı ve diğer maden şirketleri de sizintida siyanürün yanı sıra arsenik ve kurşun gibi başka ağır metallerin de olduğunu ileri sürdü. Bu ağır metaller tarımsal sulamada Tuna nehrini kullanan ülkeler için de endise yaratıcıydı. Eğer bu metaller tarımsal sulama sistemine karışırsa, yetiştirilen tüm ürünler zehirle dolacak ve besin zincirinde bir başka felaket yaşanacaktı. Açlık başta olmak üzere sızıntıdan etkilenen ülkelerin ekonomilerinin çökmesi de gündeme geldi.

Yetkililer; sızıntının başlangıcından birkaç hafta sonra, Tisa nehrine karışıp giderek yayılan siyanür zehrinin sadece ekolojiyi değil insanları da tehdit ettiğini açıklamak zorunda kaldılar. Çünkü Tisa’nın üst bölümünde ölçülen siyanür miktarı, insan sağlığını tehdit edecek sınırı 100 kat aşıyordu. Çıkarılan raporlara göre; bu toksik felaket özellikle Tisa’nın nehir ekosistemi ve faunasına çok ağır zarar verdi. Macaristan’ın o dönemde yaptığı açıklamalarda, Tiszafuered ve Szolnok bölgeleri arasında balıkların yüzde 80 ile 100’ün öldüğü belirtildi. Ayrıca kuğular, karabataklar, tilkiler ve diğer otoburlar da dahil olmak üzere etrafındaki tüm vahşi yaşam, zehirden nasibini almıştı. Olaydan birkac ay sonra Macaristan Cevre Yönetimi, Dünya mirası listesinde yer alan Hortobágy Ulusal Parkı içindeki Tisa Gölü’nün de UNESCO’nun koruma alanları kadar bu zehirlerden etkilendiğini açıkladı.

Felaketin Şaibeli Sebepleri

Birden fazla ülkenin ekolojik sistemi ve canlı türlerini tehdit eden bu felaketin sebepleri uzun süre tartışmalara sebep oldu. Yetkililerden gelen resmi açıklamalar, geçtiğimiz yüzyıla kadar kaydedilmemiş sıcaklıkların buzları eritmesi sonucu atık barajının aniden suyla dolup taştığı yönündeydi. Romanya Hükümeti; sebep olarak madendeki atık barajının sert hava koşulları sebebiyle yıkıldığını açıklamış olsa da, Baia Mare madenindeki atık barajının güvenliği hala sorgulanmaktadır.

Felaketin öncesinde, Baia Mare madenindeki atık havzasının inşası sırasında ciddi hatalar yapıldığı aciklamaları tekrar gündeme gelmiş oldu. Atik barajı tellerle çevriliydi ancak duvarları onu dayanıklı kılacak olan beton maddeleri yerine yüksek miktarda kum içeren topraktan yapılmıştı. Ve henüz fauna yok olmadan, Romanya çevre otoriteleri Baia Mare altın madeni yetkililerini olası risklere karşı uyarmıştı.

2000’deki büyük felaketten önce, ufak bir sızıntı gerçekleşmiş ve Zazar kasabası yakınlarında beş inek telef olmuştu. Baia Mare bunun materyal hatalardan kaynaklandığını ileri sürerek telef oldan ineklerin parasını ödeyip olayı kapatmıştı. Üstelik aynı yıl, atık barajının duvarından sızıntı olduğunu gözleriyle gören kişiler bunu dile getirdiyse de daha büyük bir felaketi engellemek için hiçbir önlem alınmamış olması da tartışma konuları arasında.

Avrupa Çevre Birlikleri’nce, yaşanan Baia Mare felaketi, bölge nehirlerinin başına gelebilecek en korkunç olay. Üstelik sızıntı boyunca nehirlerde yapılan her ölçümde sudaki siyanür miktarı bir önceki ölçümlere göre kat kat artmaktaydı. Madencilik endüstrisinde hala yaygın olarak siyanür, arsenik gibi toksik metallerin kullanımı tüm insanlar ve canlı türleri için risk teşkil etmektedir. Faturası böylesine ağır olan ve en önemlisi de insan faaliyetleri nedeniyle ortaya çıkan bir olayın ardından, maden sahiplerinin toksik etkileri yeteri kadar önemsemeyen açıklamaları ise çoğu çevrebilimci tarafından talihsiz olarak görülmüştü. Çünkü maden yetkililerine göre durum abartılıyordu. Ve bu çevresel bir felaket değil, pek çok ilişiksiz doğa olayıyla beraber etkileri uzun vadede ortaya çıkabilecek önemsiz bir kazaydı.

Büyük Risk

1960’li yıllarda eriyen siyanürün madencilik endüstrisine girmesinden beri altın madenciliğinin toksik etkileri fark edilir derecede artmıştır. Siyanürlü bir solüsyon, ezilmiş ve işlenmemiş metalin üzerine dökülüyor. Bu siyanürlü solüsyon altını süzüp çözerek solüsyon nehirlerine taşıyor. Bu işlemler için zehir miktarı son derece yüksek olan bir siyanür gerekmektedir. Tekrar kullanılsın ya da kullanılmasın, bu siyanür ya barajda toplanıyor ya da nehirlere ve denize boşaltılıyor. Arsenik gibi zehirli ağır metaller ham madenlerin ezilmesi ya da süzülmesiyle kolayca salınabilir. Madenlerde kullanılan siyanürle ilgili kayda geçmiş onlarca olay vardır. Siyanürlü çevresel felaketlerin en büyük sorumlusu ise kirli atık suların biriktirildiği atık barajlarıdır. Madencilik şirketleri, tüm düyanın minimal çevre standartlarını katlederek doğanın büyük bölümüne de zarar vermektedir. Pek çok türün yaşam alanı tahrib edilmiş, yer altı kaynakları ve nehir sistemleri özellikle gelişmekte olan ülkelerde kirlilikle mücadele etmektedir.

Maden yatakları yakınındaki yerel halk da endüstriyel atıklardan etkilenerek topraklarını terk etmek zorunda kalmaktadır.

TİSA HALA YARALARINI SARIYOR…

Tisa Nehri yaşadığı felaketten sonra toparlanmaya çalışıyor. Peki Baia Mare, nehir sistemlerinin başına gelen tek felaket miydi?

Sonsuz Kirlilik

Nehirde Baia Mare sızıntısının ardından, siyanürden sağ çıkmayı başarabilen bir avuç balık varken, günümüzde balıkçılığa izin verilecek kadar olmasa da pek çok balık türü tekrar Tisa’yi evleri olarak benimsemiştir. Tisa’daki balık sayısı felaketten öncekine yakın seviyeye geldi. Ancak endüstriyel atık sular ve madencilik yüzünden Tisa hala kirlenmeye devam ediyor. Belki de Romanya’daki Baia Mare madeni gelecekte başka felaketlere sebep olmayacağı kesinleşene kadar kapatılmalı. Ya da bu felaketlerin sorumlusu olarak bu maden yataklarının sahibi olan firma yetkilileri gösterilmeli ve verdikleri tüm zararlar için tazminat ödemeleri sağlanmalı. Ya da siyanür sızıntılarının durmadan tekrar etme riskine göre hazırlık yapılıp, suları temizlemek içi önlemler alınmalı. Ne olursa olsun, kilometrelerce uzunluktaki nehirler ne hayvan türleri ne de insan türleri için kullanılabilir durumdaydı. Yüzlerce yılda oluşan bu su havzaları sadece bir günde geri dönüşü neredeyse imkansız olan bir şekilde kirletildi. Hem de içindeki ve çevresindeki canlıları öldürerek!

Madencilikle yaratılan geniş çaplı çevresel yıkımın önüne geçmek için yapılabilecek tek şey, altın ve gümüş gibi ham maddelere gerçekten bu ölçülerde ihtiyacımız olup olmadığını tartmak. Hatta bu hammaddelere olan ihtiyacı minimize etmek. Örneğin; genel olarak aksesuar ve mücevher yapımında kullanılan altının bankalarda bu kadar büyük miktarlarda biriktiriliyor olması gerçekten gerekli midir? İhtiyacın minimize edilmesi; bu değerli madenlerin daha etkili kullanım alanlarını kesfetmekten ve geri dönüşümü sağlamaktan geçiyor.

BBC Dünya Raporu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

error

Yazıyı beğendiyseniz sosyal medyada paylaşabilirsiniz.